Son yıllarda Türkiye’nin izlediği dış politika, ülkenin içinde bulunduğu coğrafyada yer alan devletler ile siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri geliştirerek “bölge istikrarını” sağlamayı hedeflemektedir. Bu sebeple, Türk dış politikasında karar vericiler, öncelikli olarak “komşularla sıfır problem” demektedirler. Bu konuda proaktif ve dinamik bir yaklaşım sergilendiği görülmektedir. Buna örnek olarak hükümetin Kıbrıs ve Ermenistan ile ilişkiler dahil Ermeni meselesi gösterilebilir.
Her şeyden önce Türkiye, Güney Kafkasya’nın bir “barış ve istikrar adası” olmasını amaçlamakta ve bu yüzden Gürcistan’daki gelişmeler, Türkiye-Ermenistan, Türkiye-Azerbaycan ve Azerbaycan-Ermenistan ile ilişkilerin iyileştirilerek normalleşmesi gerekmektedir. Bunun o kadar kolay olmadığı da akıldan çıkarılmamalıdır. Ayrıca, tarihî Ermeni meselesini unutmamak gerekmektedir.
Şunu belirtelim ki, Türkiye’de, Kıbrıs ve Ermeni meselesinde uzun yıllardır klişe sözlere indirgenmiş savunmacı, sürekli karşı taraftan taviz bekleyen ama kendisi kati surette tavize yanaşmayan ve bu yüzden sorunların kronikleşmesine hizmet eden bir anlayış hakim olmuştur. Bu tavır Soğuk Savaş şartları içinde şekillenmiş ve diğer yaklaşımlara kapalı bir hal almıştır. Bir kere bu zihniyet ve anlayışın derhal terk edilmesi gereklidir.
Bu zihniyet engelinin aşılması için ilk önce, bütün bu sorunlar karşısında “yeni ilişki tarzları” geliştirilmelidir. Bu yeni tarz, sorun çözücü, başka fikir ve yaklaşımlara açık, kendine güvenen “sonuç odaklı” bir yaklaşım olmalıdır. Bunun için yeni bir zihniyet ve bu zihniyete sahip bireylere ihtiyaç vardır. Çünkü “yeni şeyler, eski zihniyete sahip bireylerle yürütülemez. Genel çerçevede, Ermeni meselesi de bundan müstağni değildir.
Kanaatimizce, Ermeni meselesi ve Türkiye-Ermenistan ilişkileri konusundaki Türkiye’nin yaklaşımı son derece cesurane olup bölge barışına hizmet edecek dinamik bir niteliğe sahiptir. Özellikle, Türkiye, Ermeni meselesinde, Türk kamuoyundaki yanlış-doğru hareketlenmelere paralel olarak hatta ondan daha objektif ve etik merkezli bir yaklaşımı geliştirmek istemektedir. Bu konuda, eski Başbakanlardan Prof.Dr. Ahmet Davudoğlu’nun ortaya attığı Türk ve Ermeni tarafların ortak acılarını gözeten “adil hafıza” yaklaşımı son derece yerindedir. Bundan sonra Türkiye, devlet olarak bütün kurum ve kuruluşlarıyla, Ermeni meselesinde bu “adil hafıza” yaklaşımını benimsemeli ve çalışmalarını bu yönde yürütmelidir.
İkinci olarak, Ermenistan ve Ermeni diyasporası arasında bir ayırım yapılarak politika geliştirilmelidir. Hatta, diyaspora yekpare olmayıp bazen ülke bazında bazen de yaklaşım itibariyle farklılık arzetmektedir. Bu yüzden adı geçen taraflarla her türlü ilişki kurma ve geliştirme iradesi gösterilerek teşvik edilmelidir. Özellikle, Türkiye kökenli Ermenilere öncelik verilmeli ve onların Türkiye’ye turizm amaçlı da olsa seyahat etmeleri sağlanmalıdır. Mesela, devlet ve özel sektör destekli seyahat turları düzenlenmelidir. Böylece, Türkiye kökenli Ermenilerin ata topraklarını ve onun üzerinde yaşayan insanları- olumsuz anlatılar yüzünden vahşi gördükleri biz Türkleri- daha yakından tanımaları sağlanmalıdır.
Bu bağlamda, fanatik olanları dışında mutedil Ermeni aydın ve ilim adamları ile ilişki kurularak ve güven telkin edilerek Türkiye’ye davet edilmelidir. Amaç, sözkonusu kişiler üzerinden Ermeniler arasındaki Türkiye ve Türkler hakkındaki önyargıları ortadan kaldıracak bir süreci başlatmaktır. Bunun ilk ve hemen gerçekleşebilecek olanı budur. Daha orta ve uzun vadede Türk edebiyat ve sinema eserlerini Ermenice yayımlamak; bu konuda festival ve fuarlar düzenlemektir.
Bilindiği gibi Ermeni meselesi, tarihî olduğu kadar siyasi bir meselesidir. Türkiye, Ermeni meselesini “ortak acı” perspektifinden hareketle bilimsel platformlarda tartışılmasını sağlamalı ve bu amaçla yurtiçi ve yurtdışında atölye tarzında bilimsel toplantılar yapılmasını teşvik etmelidir.
Hatta, bu çalışmalara destek olmak için özellikle Ermeni kökenli tarihçilere, bizzat Türk arşivlerinde çalışmaları için bir çağrı yapılmalı ve gerekirse belli sayıda Ermeni tarihçi, Türkiye’nin misafiri olarak özgürce Türk arşivlerinde araştırma yapmaları için davet edilmelidir.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı (eski Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü) bu tarz bir siyasetin uygulanmasında merkezi bir rol oynayabilecek bir niteliğe sahiptir. Bu bağlamda şu faaliyetleri gerçekleştirebilir:
a) Bugüne kadar Devlet Arşivleri Başkanlığı Ermeni meselesi hakkında ikili ilişkiler halinde 30’u aşkın eser yayımlamıştır. Bu eserler, daha ziyade akademisyenlere hitap eden belge neşirleri olup Türkçedir. Bu eserler veya benzerleri daha anlaşılır sade bir dille yayımlanmalıdır.
b) Türkçe yayınlar, Türkiye iç kamuoyu ile Türkçe bilenlere hitap etmektedir. Bundan sonra Ermeni meselesi hakkında ana belgeleri içeren İngilizce başta olmak üzere çeşitli dillerde yayınlar yapılmalıdır. Hatta bu eserler, büyük kapsamlı olmayıp risale tarzında olmalıdır.
c) Ayrıca, Devlet Arşivleri Başkanlığı, Ermeni meselesi hakkında merak edilen konularla ilgili “100 Soruda Ermeni Meselesi” gibi eserler de hazırlayarak yayımlamalıdır.
d) Osmanlı Devleti’nin Ermeni meselesi ile ilgili çeşitli dillerde yayımlamış olduğu risaleler gözden geçirilerek yeniden yayımlanmalıdır.
e) Bununla ilgili olarak yurtiçi ve yurtdışı sergiler düzenlemeli
f) Ayrıca, Dışişleri Bakanlığı ile koordineli bir şekilde Ermeni meselesi konusunda yurtiçi ve yurtdışında Türkiye’yi suçlayıcı yayınlar takip edilmeli ve arşiv belgeler ışığında ilgili kamuoyuları bilgilendirilmelidir. Bu konuda Azerbaycan devlet ve sivil toplum kuruluşları ile işbirlikleri geliştirilmelidir. Hatta, ortak bir “harekat merkezi” kurulmalıdır.
g), Ermeni meselesi ve özelde Ermenistan ile imzalanan protokoller konusunda Türk kamuoyu’nda tek taraflı ve maksatlı yayınlar yüzünden devlet, giderek “suçlu” görülmeye başlanmıştır.Bu, tehlikeli bir gidiştir. Bunu önlemek için halka yönelik bilgilendirici yayınlar yapılmalı ve hatta sivil toplum örgütleriyle işbirliğine gidilmelidir.
h) Kısa süreli (mesela 10-15 dk. Gibi) belgesel nitelikli, Türkçe, İngilizce, Ermenice başta olmak üzere başka dillerde filmler yapılmak suretiyle hem ülke içinde ve ülke dışında dağıtılması sağlanmalıdır. Daha ziyade bu filmler, “Tehcirde suistimali görülen Osmanlı memurları ve Osmanlı Devleti’nin tavrı”, “Tehcir sırasında Osmanlı devlet hizmetindeki Ermeniler”, “Ermeni çeteleri ve Müslüman kıyımlar”, “Osmanlı Meclislerindeki isyancı Ermeni milletvekilleri” gibi konulara içermelidir.
Yorumlar
Thesera Minton
Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipisicing elit, sed do they eiusmod tempor incidi dunt ut labore et dolore magna aliquat enim ad minim veniam ad minim veniam.
Reply