teskavlogo
Blog single photo

24 NİSAN 1915’TE NE OLDU?

Her yıl 24 Nisan yaklaştığında Türkiye’de bir tedirginlik başlar. Bu tedirginliğin sebebi 24 Nisan’da ABD başkanlarının geleneksel hale getirdiği konuşmalarında 1915 olayları için “Ermeni Soykırımı” ifadesini kullanıp kullanmayacağı idi. Her ne kadar ABD başkanları, 1915’deki Ermeni olaylarından bahsetmekle beraber soykırım demezler ama onun yerine “katliam”, “büyük kırım” anlamına gelebilecek kelimeler kullanırlar. Mesela, geçen yıl (2014) Başkan Obama, “Büyük felaket” anlamına gelen Ermenice “Meds Yeghern” dedi. 
Bu konuşmadan Ermeniler pek memnun kalmamıştı ama, Türkiye memnundu . Niçin memnun olmasın ki? ABD Başkanı  soykırım dememiş, ertesi 24 Nisan’a kadar sorun kalmamıştı.. 
Oysa Ermeniler için 24 Nisan, 1915 olaylarına izafeten bir soykırım günüdür. İlk olarak 1919’da İstanbul’daki Kutsal Teslis Ermeni Kilisesi’nde “Yegherni Zoheri Histahaki Or/Ermeni Soykırımını Anma Günü” şeklinde kutlanmıştır. Bu yıldan itibaren Ermeniler, her yıl bu tarihte, iddia ettikleri “Ermeni soykırımı”nı anmaktadırlar.Üstelik, güçlü Ermeni diasporasının etkisiyle birçok Amerika ve Avrupa ülkesi parlamentosu 24 Nisanı “soykırımı anma günü” olarak kabul etmişlerdir. Hatta Fransa “Ermeni soykırımı yoktur” söylemini cezalandırmaktadır.
O zaman sormak gerek:
24 Nisan’da gerçekten ne oldu? Ermenilerin iddia ettikleri gibi 24 Nisan, Ermeni soykırımının başladığı tarih midir? Yoksa, Osmanlı Devleti’nin Van isyanının başladığı esnada ülke çapında Ermeni ihtilalcilerine yönelik tutuklamalara ilişkin genelgenin yayımlandığı ve tutuklamaların başladığı tarih midir?
Bilindiği gibi 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin antlaşması’nın 61.maddesiyle( Bâb-ı Âli, ahalisi Ermeni bulunan eyaletlerde yerel ihtiyaçların gerektirdiği ıslahatı bilâ-tehir/geciktirmeden yerine getirir ve Ermenilerin Çerkes ve Kürtlere karşı huzur ve emniyetlerini sağlamayı taahhüd eder.) Ermeni meselesi uluslararası bir nitelik kazanmış, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi devletlerin destekleriyle Hınçak ve Taşnak gibi Ermeni ihtilal örgütleri 1890’dan itibaren Osmanlı topraklarında birçok terör ve isyan hareketlerine girişmişlerdir. Öyle ki, 1890-1914 yılları arasında bu örgütler, İstanbul dahil Anadolu’nun birçok vilayetinde kırkdan fazla isyan girişiminde bulunmuş ve terör eylemi yapmışlardır. Bu terör eyleminin en meşhurları, Osmanlı Bankası baskını (26 Ağustos 1896) ile  Sultan II.Abdulhamid’e 21 Temmuz 1905’de Yıldız Hamidiye Camii önünde düzenlenen bombalı suikasd girişimiydi. Düzenleyen ise, Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurmayı amaçlayan Ermeni Devrimci Federasyonu idi.
Şurası bir gerçek ki, Ermeni çeteleri, Kasım 1914’den itibaren Doğu Anadolu’dan Osmanlı topraklarına yönelik Rus askeri harekatının öncü birlikleri idi.  Hatta, Rus harekatı başlamadan önce, Ekim 1914’den itibaren Vahan Papazyan, Karakin Pastırmacıyan  gibi Osmanlı Meclis-i Mebusan üyesi Ermeniler, Kafkasya’ya geçerek Osmanlı karşıtı eylemlerde bulunmaya başlamışlardı. Talat Paşa, anılarında Erzurum mebusu Vartkes Efendi ve Taşnak komitesinin üyelerine, Enver Paşa da Ermeni Patriği’ne Ermenilerin isyan ve ihtilal hareketlerine girişmeleri halinde Osmanlı Devleti’nin sert tedbirler alacağı uyarısında bulunduklarını yazmıştı. Ne var ki  Ermeniler, bu uyarıları ciddiye almadılar. Aksine, Ruslardan da cesaret alarak Müslüman köylerine saldırmaya başladılar. Sözkonusu Ermeni çetelerin eylemleri   1915’in ilk aylarından itibaren daha da şiddetlendi. Buna karşılık Osmanlı hükümeti de  özellikle, Ermeni çete ve örgütlerinin isyan hazırlıkları içinde olduklarını Ermenilerden yakalanan silah, bomba  ve birtakım şifre belgelerden öğrenmişti. Bunun üzerine Osmanlı Genelkurmayı, 27 Şubat 1915’de askeri birliklere gönderdiği bir talimatla, Ermenilerin bu tarz faaliyetlerinden dolayı ordudaki Ermeni askerlerin daha ziyade geri hizmetlerde görevlendirilmesini emretti. Bütün bu uyarı ve tedbirlere rağmen Ermeniler isyan girişimlerinden vazgeçmediler. Sonunda Ermeniler, 20 Nisan’da Van’da isyan başlattılar. Unutmayalım ki,   o günlerde Osmanlı ordusu Çanakkale’de İtilaf kuvvetleriyle hayat-memat anlamında bir savaşın içindeydi.
Bir taraftan Doğu Anadolu’da Rus ordusu ve Ermeni çetelerle savaş, diğer taraftan Çanakkale’de dünyanın en büyük donanmalarına karşı yapılan savaş ortamında bir de Van’da Ermeni isyanı, artık Osmanlı Devleti’ni bazı  kesin tedbirler almanın zamanının gelip geçtiği düşüncesine sevketti. Sonunda Osmanlı Dahiliye Nezareti, 24 Nisan 1915’de,  14 vilayet(Edirne, Erzurum, Adana, Ankara, Aydın, Bitlis, Halep, Hüdavendigar, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Konya, Van ve Mamuratü’l-aziz vilayetleri) ile 10 mutasarrıflığa (Urfa, İzmit, Bolu, Canik, Kayseri, Karesi, Niğde, Eskişehir, Karahisar-ı sahib ve Maraş mutasarrıflıkları) hitaben acil ve gizli bir genelge yayımladı. Bu genelgenin gerekçesi, meselenin arka planını gösterecek ölçüde önemliydi:
 “ Ermeni komitelerinin memalik-i Osmaniyye’deki teşkilat-ı ihtilaliye ve siyasetleriyle ötedenberi kendilerine muhtariyet-i idare teminine ma’tuf olan teşebbüsleri ve ilan-ı harbi müteakib Taşnak komitesinin Rusya’da bulunan Ermenilerin derhal aleyhimize hareketine ve memalik-i Osmaniyye’deki Ermenilerin dahi ordunun dûçâr-ı zaaf olmasına intizar ederek o zaman bütün kuvvetleriyle ihtilal hareketlerine dair ittihaz etdikleri mukarreratları(kararları)ve her fırsatdan istifade etmek suretiyle memleketin hayat ve istikbaline tesir edecek harekât-ı hainaneye cür’etleri bilhassa Devletin hal-i harbde bulunduğu sırada Zeytun ile Bitlis, Sivas ve Van’da vuku’bulan hadisat-ı ahire-i isyaniye ile bir kere daha te’eyyüd etmiş(gerçekleşmiş) ve esasen merkezleri memalik-i ecnebiyede bulunan ve el-yevm unvanlarında bile ihtilalcilik sıfatını muhafaza eden bütün bu komiteler mesaisinin Hükümet aleyhine olarak her türlü esbab ve vesaite müracaat suretleriyle nuhbe-i âmâlleri(nihai emelleri) olan muhtariyeti istihsal maksadı etrafında toplandığı ve Kayseri ve Sivas ile mahall-i sairede meydana çıkarılan bombalarla ve Rus ordusundan gönüllü alayları teşkil ederek Ruslarla birlikte memlekete saldıran ve ani’l-asl(esasen)  Osmanlı memleketi ahalisinden olan Ermeni komite rüesasının(reislerinin) harekatı ve orduy-ı Osmani’yi arkadan tehdid etmek suretiyle ve pek büyük mikyasda alınan tertibat ve neşriyatları ile tahakkuk eylemişdir.”
Daha sonra genelgede, Taşnak, Hınçak ve benzeri Ermeni ihtilalci örgütlerinin/komitelerinin kapatılması, belgelerine elkonulması, liderleri ile zararlı faaliyetler içinde olduğu bilinen Ermenilerin tutuklanması ve hatta bu Ermenilerden sakıncalı olanlarının başka/uygun yerlerde toplanması emredilmiştir. 
İşte, 24 Nisan’da yapılan, Osmanlı Devleti tarafından böyle bir genelge yayımlamak ve bunun gereğince tutuklama, elkoyma ve başka şehirde zorunlu ikamet gibi  Ermenilere yönelik tedbirlere başvurmaktan ibarettir. Bundan dolayı Ermeniler için 24 Nisan, bir soykırım günüdür ve  Ermenilere yönelik soykırımın başlangıç tarihidir. Bu konuda Ermeniler  “kesin inançlı” olup dünyanın da buna inanmasını/kabul etmesini istemektedirler.
Acaba, bu genelge sonrası neler olmuştur?
Burada tek gerçek, Ermeni önde gelenlerine yönelik birtakım tutuklamaların yapılması ve başka şehirlerde zorunlu ikamete tutulmalarıdır. Ancak, tarihi kayıtlar, bu süreçte olup bitenler konusunda muhteliftir. Mesela, İngiliz istihbarat kaynaklarına göre İstanbul’da tutuklanan Ermenilerin sıradan kimseler olmayıp tamamen örgüt mensubu Ermeniler olduğu şeklinde idi. Nitekim, Mısır’daki İngiliz Askeri Ofisi’ne Dedeağaç’dan verilen bilgiye göre “24 Nisan 1915 gecesi üç Ermeni din görevlisi, Ermeni Puzantion gazetesi sahibinin de aralarında  olduğu 1800 Ermeni yakalanarak Ankara’ya gönderileceklerdir. Bunların  500 ü Taşnak, 500 ü Hınçak ve kalanların da Ramgavar sempatizanları” idi.Daha da önemlisi, mütareke döneminde İstanbul’da bulunan İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe’a gönderilen 20-21 Mayıs 1919 tarihli gönderilen şifre telgraflarda, 24 Nisan’da tutuklananların çoğunun İtilaf ordularına hizmet eden Ermeni gönüllüler veya Müslüman katliamı sorumluları” olduğu yazılıdır. Bunun dışında bir Amerikan belgesine göre, İstanbul’da tutuklanan Ermeni sayısı 100 idi. Selanik’den Fransız Dışişlerine gönderilen 8 Mayıs 1915 tarihli bir telgrafta 2500 Ermeninin tutuklandığı bildirilmekteydi. 
Oysa, Osmanlı arşiv belgelerine göre 24 Nisan’da tutuklanan Ermenilerin sayısı 235’dir. Sayı ne olursa olsun, bütün kaynaklar, tutuklanan Ermenilerin örgüt mensubu kimseler olduğunda hemfikirlerdir. Zaten 24 Nisan sonrası İstanbul’da yapılan muhtelif aramalarda yüzlerce tabanca ile binlerce tabanca mermisi ele geçirilmiştir ki, bunlar, Osmanlı Arşivi belgelerince ispatlanmış bir durumdur.
Bir soru daha: Bu tutuklu Ermeniler nereye gönderilmişlerdir?
Osmanlı arşiv belgelerine göre sözkonusu Ermeniler, Çankırı ile Ankara’nın Ayaş kazasına gönderilmişlerdir. Bir Osmanlı Dahiliye Nezareti belgesine göre, 24 Nisan-31 Ağustos 1915 tarihleri arasında kısa veya uzun süreli olarak 155 Ermeni, Çankırı’da zorunlu ikamete tabi tutulmuşlardır.Bunlardan 35 kişi suçsuz bulunarak serbest bırakılarak İstanbul’a dönmeleri sağlanmış ve içlerinde suçlu görülen 25 kişi, Ankara ve Ayaş hapishanelerine gönderilmiş, 57 Ermeni de Zor bölgesine sevkedilmiştir. Ayrıca yabancı uyruklu 7 kişiden bir kısmı sınır dışı edilmek üzere serbest bırakılmış, bir kısmı da tutuklanmıştır. Bunların dışında kalan kimselerin büyük kısmı affedilerek İzmit, İzmir, Eskişehir, Kütahya ve Bursa  gibi vilayetlerde ikamet için gönderilmiştir.
Diğer taraftan Ayaş’a gönderilen Ermenilerin  sayısı 60-70 kadar olup Ayaş askeri deposunda tutuklanmıştır.Bunların serbest bırakılan birkaçı hariç tamamı Taşnak ve Hınçak komitelerinin lider kadrosundandır. Bu isimler, I.Dünya Savaşı sonuna kadar tutuklu kalmışlar ve Mondros mütarekesi’nden sonra da serbest bırakılmışlardır.  Bu konuda, dönemin Emniyet Genel Müdürü İsmail Canpolat’ın verdiği bilgiye göre Ayaş’da tutuklanan Ermenilerin sayısı 70’dir. 
Ancak, Osmanlı arşiv belgeleri üzerinden takip ettiğimiz 24 Nisan 1915’deki Ermeni ihtilalci tutuklamaları sürecinde olup bitenlere Ermeni tarihçiler itiraz etmektedirler. Bunların en meşhuru olan tarihçi ve Londra merkezli Gomidas Enstitüsü Direktörü Ara Sarafian, tutuklu sayısı ile tutuklananların akıbetine itiraz etmektedir. Özellikle Devlet Arşivleri eski Genel Müdürü Yusuf Sarınay’ın konuyla ilgili görüş ve tesbitlerini çelişkili ve tutarsız olarak değerlendirmekte ve “tartıştığı şeyler zorlama ve sunduğu kanıtlar, vardığı sonuçları desteklemiyor”  demektedir. 
Hiç şübhesiz, Sarafian’ın dili oldukça sert ve sorunlu gözükmektedir. Soykırım karşıtı Türk tarihçilerini peşinen “resmi tarihçi” olarak görmekte ve onların birtakım gerçekleri gizleyen “karanlık bir geleneğin temsilcisi” olarak değerlendirmektedir. Oysa kendisi ve kendisi gibi düşünenler, Ermenilerin “1915 akıbeti” konusunda  peşin hükümlü olup soykırım karşıtı görüşleri sert ifadelerle reddetmektedirler. Hele, 24 Nisan 1915 genelgesine hangi şartlarda gelindiğini, o tarihe kadar Ermeni çete ve ihtilalci örgütlerin ne gibi eylemlerin içinde olduklarını gözardı etmekte ve hatta, bu süreçte Ermeni çetelerin sebep olduğu binlerce Müslümanın ölümünü ise küçümsemektedirler. 
İşte 24 Nisan 1915 genelgesi ve sonrası olayların kısa hikayesi budur.Bu süreç,  öncesi ve sonrasıyla halâ tartışmalıdır ve bugüne kadar süregelen “sağırlar diyalogu” devam ettiği müddetçe de tartışılmaya devam edilecektir. Çünkü  şimdiye kadar Ermeni meselesiyle ilgili  “milli hafızalar” çatışmaktadır. Ümidimiz odur ki, son yıllarda Türk hükümetinin başlattığı “adil hafıza” arayışları, yaşadığımız coğrafyada Türkler ile Ermenilerin barışçı  “ortak gelecekleri”ni kurmalarına hizmet edecektir.
Okuma Önerileri:
Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskanı, Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2007.
Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi 
Yayınları, Van, 1990.
Yusuf Sarınay, 24 Nisan 1915’de Ne Oldu (Ermeni Sevk ve İskanının
Perde Arkası), İdeal Yayınları, İstanbul 2012.
Yusuf Sarınay, “24 Nisan 1915 Genelgesi ve İstanbul’da Tutuklanan 
Ermeni Komitecileri”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni 
Sorunu, Editörler: Bülent Bakar-Necdet Öztürk-Süleyman Beyoğlu, IQ
Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2007,s.129-145.
Ara Sarafian, “24 Nisan 1915’de Ne Oldu?”, Agos, 30 Mayıs 2012.


Yorumlar

Yorum Yap

Top